
Bu, Vancouver açıklarındaki orkaların çıkardığı ses.
(Balina cıvıltıları ve gıcırdamaları)
Bu harika sesleri yalnız iletişim kurmak için değil, bazen yer belirlemek, yollarını bulup yiyecek aramak için kullanıyorlar. Ama bazen iş karışık olabiliyor; çünkü bu da civardan geçen bir geminin çıkardığı, su altında kaydedilmiş bir ses.
(Gıcırdama ve titreme sesleri)
Konu okyanus kirliliği olunca aklımıza ilk olarak plastikler geliyor. Belki zehirli kimyasallar, belki de küresel ısınma sonucu okyanus asitleşmesi bile. Sık sık çevre sorunları hakkında yazan bir bilim gazetecisi olarak yaklaşık son 10 yıldır masamı dolduran şeyler bunlar oldu. Ancak bilim dergisi “Nature” için bir makale yazarken yakın zamanda anladığım üzere, gürültü başka bir önemli kirlilik türü. Çoğunlukla göz ardı edileninden.
Belki koyu gökyüzü hareketini duymuşsunuzdur. Işık kirliliği hakkında farkındalık yaratıp ışıklandırmasız geceler oluşturmaya çalıştılar. Böylece insanlar ve hayvanlar daha doğal aydınlık ve karanlık, gece ve gündüz döngülerinin tadını çıkarabilecekti. Benzer bir yaklaşımla, şimdi de gürültü kirliliği hakkında farkındalık yaratıp deniz hayatının daha doğal bir ses manzarasının tadını çıkarabilmesi için okyanusta sessiz bölgeler oluşturmaya çalışan insanlar var.
Bu önemli. Gürültü yalnızca bir rahatsızlık değil. Kronik strese hatta fiziksel yaralanmalara sebep olabilir. Deniz hayatının yemek ve eş bulmasını, avcılardan kaçmasını ve fazlasını etkileyebilir. Okyanusta sebep olduğumuz onca sesi düşünün. Belki de en acıklılarından biri petrol ve benzin aramak için kullanılan sismik dalgalar. Havalı silahlar yüksek patlamalar yaratır, bazen her 10-15 saniyede aylar boyu devam edebilir. Zeminin haritasını çıkarmak için bu seslerin yankıları kullanılıyor. Buna benziyorlar.
(Patlama sesleri)
Sonrasında asıl benzin ve petrol çıkarırkenki sesler, kıyı ötesi rüzgar santrali gibi inşaatlar, sonar ve tabii ki küresel tüccar filosundaki 50.000’den fazla geminin devamlı vızıltısı gürültüde başı çekiyor.
Doğada okyanusun kendisi tamamen sessiz sayılmaz. Eğer kafanızı suyun altına sokarsanız kırılan buzları, rüzgarı, yağmuru, şarkı söyleyen balinaları, homurdanan balıkları, hatta karides takırtılarını duyabilirsiniz. Ne zaman ve nerede olduğunuza göre değişmek üzere hep birlikte belki de 50 ile 100 desibel arası bir ses manzarası yaratabilirler.
Bunlara insanlığın eklenmesi ise oldukça çarpıcı oldu. Son dönemde denizciliğin okyanusa her on yılda 3 desibel eklediği tahmin ediliyor. Kulağa fazla gelmeyebilir ancak desibeller logaritmik ölçeklidir, tıpkı depremler için Richter ölçeği gibi. Yani küçük bir sayı aslında büyük bir değişimi ifade ediyor olabilir. Üç desibel, okyanustaki gürültü şiddetinin iki katına çıkması demek. İki katına.
Ve bu yalnızca bir tahmin çünkü hiç kimse dünya çapında okyanusların ne kadar gürültülü olduğunu ciddi anlamda takip etmiyor. Uluslararası Sessiz Okyanus Deneyimi adıyla kurulmuş bir topluluk var ve görevlerinden biri bu veri boşluğunu doldurmaya çalışmak. Örneğin, geçen yıl Küresel Okyanus İzleme Sistemi’ni sıcaklık ve tuzluluk gibi takip edilen temel değerlerin arasına gürültüyü de eklemeleri konusunda ikna etmeyi başardılar.
Birkaç şey biliyoruz. Sonarın tam olarak ya da neredeyse bir su altı yanardağı gibi gürültü olabileceğini biliyoruz. Büyük yük gemileri bir mavi balinanın çağrısı kadar gürültülü olabilir. Okyanusta sebep olduğumuz sesler değişik frekanslarda olabilir ve çok büyük mesafeleri katedebilirler. Amerika Birleşik Devletleri Doğu Kıyısı’ndaki sismik dalgalar Atlas Okyanusu’nun ortasından duyulabilir. 1960’larda bir deney yaptılar. Avustralya’da Perth açıklarında büyük bir ses çıkardılar ve bunu ta Bermuda’dan tespit edebildiler. 20.000 kilometre öteden.
Peki tüm bunlar deniz yaşamına nasıl görünüyor, onlar ne duyuyor? Açıklaması biraz zor. Ses suda, havada olduğundan daha hızlı ve daha uzağa yayılır ve daha farklı bir etkisi vardır. Yani eşit kuvvetle oluşturulan bir sesin havadaki ve su altındaki şiddeti farklı olacaktır. Balinaların insan kulakları gibi işitme organları olmadığını da atlamamak gerek. Zooplankton gibi canlılarda kulak denebilecek bir yapı bile yok. O zaman bu ne demek oluyor, deniz yaşamı üzerindeki tüm bu etki ne?
Bilim insanları için tahmin etmesi en kolay etki ani gürültünün işitme kaybına ya da fiziksel yaralanmaya sebep olabilecek ciddi anlamda güçlü, ansızın patlamaların etkisi olsa gerek. Örneğin gagalı balinalar yüksek seslere maruz kaldıklarında vurgun benzeri bir etki bırakabilen panik dalışları gerçekleştirebiliyorlar. 1960’larda daha güçlü sonar teknolojilerinin tanıtılmasıyla gagalı balinaların toplu karaya vurma vakalarında çarpıcı bir artış yaşandı. Etkilenen yalnız deniz memelileri değil, eğer şiddetli bir patlamanın yakınında bulunurlarsa balıkların hava keseleri ciddi anlamda patlayabilir. Sismik dalgaların havalı silah patlamaları besin zincirinin tabanına yakın minik canlılar olan zooplanktonların toplu kıyımlarına ya da gelişmekte olan tarak larvalarının deformuna sebep olabilir.
Peki ya taşımacılık benzeri eylemler sonucu açığa çıkan yükselen arkaplan gürültüsünün daha kapsamlı sorunu kronik gürültüye ne demeli? Doğal ses manzarasını maskeleyebilir ya da tamamen örtebilir. Bazı balinalar bu durumla başa çıkmak için gerçek anlamda tonlarını değiştirdiler, tıpkı insanların duyulmak için gürültülü bir gece kulübünde bağırması gibi. Bazı balıklar ise sanki alarm vermiş gibi yaşam ortamlarında daha çok devriye gezip yavrularıyla daha az ilgileniyor.
Tabii ki kesintisiz gürültü insanları da etkileyebilir. Araştırmalar gösteriyor ki işlek havaalanlarına ya da yoğun yol kenarlarına yakın yaşayan insanlarda kardiyovasküler rahatsızlıkların görülme olasılığı daha yüksek. İşlek uçuş rotaları üzerinde yaşayan öğrenciler de bazı akademik sınavlarda daha kötü performans sergileyebiliyor. Hatta ben bu konu hakkında araştırma yaparken ev ofisimin karşısındaki arazide yeni bir ev için yer açmak amacıyla üç metrelik kaskatı granit patlatıyorlardı ve kesintisiz çekiç sesleri tam anlamıyla aklımı kaçırmama sebep oluyordu. Ne zaman işçiler bir an için bile çalışmayı bıraksa omuzlarımın rahatladığını hissedebiliyordum.
Bu etki balinalarda da gözlendi. 11 Eylül terör saldırısından sonra Amerika Birleşik Devletleri Doğu Kıyısı’nda uluslararası gemi trafiği kısa bir süre için duraklamıştı. Bu zaman aralığında araştırmacılar, bölgedeki nesli tükenmekte olan gerçek balinaların dışkı örneklerinde daha az stres göstergesi kimyasal olduğunu fark ettiler. Konuştuğum bir araştırmacının dediği gibi, “Biz stresliydik ama balinalar değildi.”
Hatırlatayım ki, biz görsel bir tür olarak evrimleştik. Gerçekten gözlerimize dayanıyoruz. Ancak biz nasıl görüşe dayanıyorsak deniz hayatı da sese dayanıyor. Onlar için gürültülü bir okyanus, yoğun bir sisin bizim için olduğu kadar sersemletici ve hatta tehlikeli olabilir. Bazen birazcık daha strese yol açabilir, bazen de çocuklarla biraz daha az zaman geçirmek demek olabilir. Belki bazı türler uyum sağlayabilir. Ama bazı araştırmacıları endişelendiren, halihazırda yok oluşun eşiğinde olan türler için gürültü, onları uçurumdan iten son dokunuş olabilir.
Örnek olarak, memleketim Vancouver açıklarında yaşayan güney yerleşkesi katil balinalarını ele alalım. Bu popülasyonda yalnızca 76, belki de 75 hayvan kaldı ve bir sürü zorlukla yüzleşiyorlar. Sularda kimyasal kirleticiler var ve beslenme için ihtiyaç duydukları alabalıklar gittikçe azalıyor. Gürültüyü de atlamamak gerek. Araştırmacılar onları ve benzer katil balinaları incelerken fark ettiler ki ortamda yüksek gemi gürültüleri mevcutken yüzde 18 ile 25 arası daha az süre besleniyorlar. Bu, yaşamak için yeterli yiyeceği halihazırda zar zor bulan bir tür için oldukça ciddi bir sayı.
İyi haber ise, konuştuğum tüm araştırmacıların söylediklerine göre okyanustaki gürültü hakkında nispeten kolay bir şeyler yapılabilir. İklim değişimi ve okyanus asitleşmesi gibi lanet sorunların aksine okyanus gürültüsünün fişini çekip neredeyse anında bir etki görebiliriz. Örneğin 2017’de Vancouver Fraser Liman İdaresi gemilerden basitçe, güney yerleşkesi katil balinalarının yaz sonlarında beslendiği Haro Boğazı’ndan geçerken yavaşlamalarını rica etti. Yavaş gemiler sessiz gemilerdir. Ve burası Kanada olduğu için rica etmeniz yeterli, gönüllü gerçekleşebilir.
(Kahkaha)
(Alkış)
2017’deki bu ricaya gemilerin çoğu uydu, yolculuk sürelerine yaklaşık yarım saat ekleyerek gürültüyü yaklaşık 1,2 desibel kıstılar, başka bir deyişle ses şiddetini yüzde 24 azalttılar. Bu yıl, bu süreyi artırmakla beraber gemilerden yavaşlamalarını istedikleri bölgeyi genişletme kararı aldılar. Umalım ki bunun, bu balinalar için olumlu bir etkisi olsun.
Ayrıca, 2017’de Vancouver Fraser Liman İdaresi tasarım bakımından sessiz olarak geliştirilen gemilere rıhtım ücretlerinde indirim sağlayacağını açıkladı. Garip bir şekilde, böyle gemilerden çıkan sesin çoğu pervanesinin arkasındaki baloncuk patlamalarından gelir ve bir gemiyi bunu daha az yapacak şekilde dizayn edip basitçe daha sessiz hale getirebilirsiniz. Uluslararası Denizcilik Örgütü teknelerin nasıl sessizleştirilebileceği hakkında upuzun bir liste yayınladı. Ayrıca küresel gemicilik ile yayılan karbondioksiti 2050 yılına kadar yüzde 50 azaltmayı hedefliyorlar. İyi haber ise bu iki şey beraber gidiyor. Bütüne baktığımızda verimli bir gemi sessiz bir gemidir.
İnsanlar ayrıca bunun gibi dev rüzgar türbinleri için gerekli olan dev üsleri inşa etmenin daha sessiz yollarını ve sismik haritalamanın kibar yollarını buldu. Ayrıca daha sessiz teknolojileri kullanmak için teşvikler mevcut. Örneğin Avrupa Birliği 2020 için sağlıklı deniz sistemi yönergesi yayınladı. Sağlıklı bir deniz sistemini tanımladıkları yollardan biri sularında ne kadar gürültü olduğu. Bütün resme bakarsak, konu okyanustaki gürültüye gelince suların büyük bir kısmı kontrolsüz bırakılıyor.
Tekrardan, konuştuğum bilim insanlarının çoğu politik çevrelerde bu konuyla ilgilenilmesi ve belki de bir şeyler yapılması hakkında değişim rüzgarları estiğini belirtti. Sessiz denizlerin sağlıklı denizler olduğunu söylemeye yeterli bilgimiz var. Şimdi bilim insanları bunun detaylarını çıkarmakla boğuşuyorlar. Tam olarak ne kadar sessiz olmamız gerek? Sessiz olmamız ya da sessizliği korumamız gereken en önemli yerler neresi? Ve ne kadar iyi sesimizi kesebiliriz?
Size gürültünün gezegendeki ya da okyanustaki en büyük çevresel sorun olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Söylemeye çalıştığım şey, insanların çevreye karşı oldukça çeşitli etkileri var. Ve bu etkiler tek başlarına çalışmıyorlar. Güçlerini birleştirip katlanıyorlar. Bu yüzden en çarpıcı olmayanlarını bile ciddi bir şekilde ele almalıyız.
Sırf çok güzel olduğu için size son bir deneyden bahsedeceğim. Rob Williams, güney yerleşkesi katil balinalarını inceleyen bilim insanlarından biri, Bali’de de bir şeylerle uğraşıyor. Orada nyepi ya da sessizlik günü denilen bir Hindu geleneği kutluyorlar. Bu gün, anlaşılacağı üzere, ciddi bir şekilde gözetiliyor. Havaalanından hiçbir uçak kalkmıyor, hiçbir tekne balık tutmaya çıkmıyor, turistler nazikçe sahilden otel odalarına eşlik ediliyor. Rob Williams etkiyi görebilmek adına suya hidrofonlar yerleştirdi ve sonuç olağanüstüydü. Ses seviyesi 6 ile 9 desibel düşmüştü, tıpkı 11 Eylül sonrası sular gibi. Kendisini çağırdığı üzere Williams gibi bir “akustik avcısı” için bu sessizlik, altın demek. Şimdi o ve diğer araştırmacılar oraya tekrar gidip balıkların bu akustik cennette neler yapmayı seçtiğini inceleyebilir.
(Yumuşak baloncuk sesleri)
Bunu kendi tatilleri olarak değerlendirip ziyafet çekip eş aradıklarını düşünmek hoşuma gidiyor. Aksi takdirde gürültülü bir dünyada, kendi sakin köşelerinin tadını çıkardıklarını düşünmek…
Teşekkürler.